Yapım: Serpil Yılmazlar (Elinize sağlık)
Fotoğraflar: Deniz Yılmazlar (Çok teşekkür ederim, ayrıca balkonunda geçirdiğim keyifli gece için de.)
Keşfedildiği yer: Şirinevler, İstanbul
Olası hikayesi: Yıl 1860. Bir kontun oğlu olan Oliver, halktan bir kız olan Griselda'ya aşık olmuştu. Griselda da ona karşı boş değildi, fakat Oliver'ın ailesi bu aşka karşıydı. Babası Kont Alfred d'Yılanus, onu asil ve varlıklı bir ailenin kızı olan Yeraldina ile evlendirmek istiyordu.
İki genç bir gece olay yerinden ki olay yerini Londra'nın bir banliyösü olarak düşünüyorum; kaçma girişiminde bulundular. Kimsenin onları tanımadığı başka bir şehre, hatta mümkünse başka bir ülkeye gitmek ve orada evlenip mutlu olmak istiyorlardı. Ne var ki buluştukları sokaktan uzaklaşıp başka bir mahalleye gitmeleri bile mümkün olmadı. Acımasız Kont Alfred'in adamları onları yakaladı.
Alfred'in karısı Kontes Mariela, oğlunun halktan bir kızla evlenmek istemesinden memnun olmadığı halde, sevgili oğlunun başına bir şey gelmesin diye peşlerinden koştu, daha doğrusu atlı arabasına binerek arabacıya atları koşturmasını buyurdu ama maalesef geç kalmıştı. Oliver, namluların Griselda'ya doğrultulduğunu görünce kaşla göz arasında kendini kızın önüne atmış ve babasının adamları tarafından vurulmuştu.
Genç kıza bir şey yapmadılar, çünkü sevgilisinin gözlerinin önünde kanlar içinde yere devrilmesine dayanamamış ve daha o anda çıldırmıştı. Onu üstünde annesinin ördüğü kurdele nakışlı el örgüsü hırka, elinde kaçarken yolda atıştırmaları için elleriyle pişirdiği bir miktar böreği koyduğu küçük piknik sepetiyle beraber uzaklaşmaya bıraktılar.
Aynı gece Kont Alfred boğazında bir şeyin gezindiğini hissederek uykusundan uyandı. Normalde kendi imkanlarıyla uyanmak tenezzülünde bulunmazdı, bu işle görevlendirilmiş bir uşağı vardı ama bu öngörülebilir bir uyanma değildi.
Kontun boğazını bir el sıkıyordu sanki ama ortada hiç kimse yoktu. Karısına seslenmek, dokunup dikkatini çekmek istedi ama kıpırdayamıyordu.
Sabah olduğunda odaya ilk önce uyandırma işlerine bakan uşağı girdi. Onun arkasında "Kahvaltınızı nerede alırsınız?" demekle, onun da arkasında "Kahvaltıda ne alırsınız?" demekle görevli olan uşakları vardı.
Fakat o sabah hiçbiri görevini yerine getiremeyecekti. Kont Alfred ölmüştü zira. Sırtüstü yatıyordu ve üstüne Griselda'nın sevgilisiyle birlikte kaçmaya çalıştığı gece giydiği kurdele nakışlı el yapımı hırka örtülmüştü.
Genç kızın sarayın kapısından nasıl girdiği, kontun dış kapısında 6, iç kapısında 3 muhafızın beklediği 300 metrekarelik, 5+1 yatak odasına nasıl sızdığı hiçbir zaman anlaşılamadı.
Kurdele nakışlı hırka da ortadan kayboldu. Sarayda çalışan hizmetçi kadınlardan biri hırkanın örneğini çok beğenmiş, aynısından kızına da örmek için fark ettirmeden kontun üstünden almıştı.
Griselda'yı bir daha kimse görmedi. Söylentilere göre duyduğu acının büyüklüğüyle buhar gibi bir şeye dönüşmüş, gece kontun yatak odasının kapısının altından sis gibi süzülmüş, boğazına dolanmış, ağzına burnuna dolarak boğulmasını sağlamıştı. İntikamını alırken kendi de yok olmuştu belki de.
Hizmetçi kadının kızı Stella hırkayı çok beğendi. Kendi renginde baklava desenli,üstüne incecik bir dala tutunmuş kırmızı çiçekler işlenmiş, sırtının üst kısmında aynı nakışın daha sade hali ve kol uçlarında da birer çiçek olan zarif, güzel bir hırkaydı bu. Yuvarlak düğmeleri kendi yününden yapılmıştı. Stella aynı modelde, farklı renklerde hırkalar örmeye başladı ve onları pazarda satışa çıkardı.
Hırkalar kapış kapış gitti. Başka kadınlar da hırkadan yakınlarına örmeye, tezgahlarda, dükkanlarda satmaya başladılar. Griselda'nın kontun cesedinin üstüne bir imza gibi bıraktığı kurdele nakışlı el örgüsü hırka kuşaktan kuşağa örüle örüle günümüze kadar geldi o yüzden. Model olarak yani.
Griselda ile Oliver'ın acıklı hikayesinin üstünden 160 yıl geçtikten sonra, 2020 yılının Eylül ayında ben onu Deniz'in evinde gördüm. Hakkında bir yazı yazmak için fotoğraflarını istedim, o da çekip gönderdi sağolsun.
Hırka için bir hikaye uydurmak hesapta yoktu. Kısa bir yazı yazıp fotoğrafları da ekleyip yayınlayacaktım. Ama işte, bir şeyler uydurasım geldi. Gelir bana bazen böyle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder